Zavallı Hacı
Amca her telefon çalınca “estağfurullah… Estağfurullah” diyerek telefonu
açıyormuş.
Manisa ile
ilgili şimdiye değin yazdıklarıma bakınca ben de Hacı Amca gibi estağfurullah
deme ihtiyacı hissettim. Mitolojik hikâyeler eski Yunan Tanrıları onların
arasında geçen mücadeleler savaşlar filan tabi bizim itikadımıza göre olmayan
şeyler.
Bende Estağfurullah
deyip arkası arkasına gelmeye başlayan mübarek kandil gecelerinde ki Manisa’nın
geleneklerini anlatayım bari.
Kandil deyince
biz çocuklar için en akılda kalan şey boğaz meseleleri oluyor haliyle. Kandil
gecesi olduğunu başka türlü fark etmesek te konu komşuya dağıtılan pişiler
mübarek bir gece olduğunu hatırlatırdı biz çocuklara. Anneler koca leğenlerle
hamur yoğururdu öğle üzeri. Pişi iki farklı şekilde yapılırdı. Birisi Bol yağda
pişirilen ortası delik halka şeklinde olan içi boş pişi. Diğeri küçük
yuvarlaklar halinde açılan hamur bezelerinin ortasına peynir ve maydanoz
konularak yapılan dolu pişi. Öğleden sonra dağıtılmasının sebebi de o günü
oruçlu olarak geçiren komşulara akşam iftarlarında çok soğumadan yetişmesiydi.
Bu pişileri
dağıtmak da yine genellikle çocukların göreviydi. Pişi yapan evin çocuğu öncelikli vazifeli olsa da komşu çocukları
da bu önemli göreve eşlik eder, bir alay çocuk kapı kapı dolaşarak beraberce
dağıtılırdı. Önce annenin selam söylenir, komşuların kandilini tebrik ettiği
iletilir buna mukabil de pişiyi alan komşu “Allah hayrınızı kabul etsin sen de
annene selam söyle” derdi. Pişi genelde o senelerde yaygın olan çinko
tabakların içinde dağıtılır içinde ki pişiler boşaltılıp tabak geri verilirdi.
Şimdi sokaklarda
yaygın olarak dağıtılan lokma ise o zamanlar, şimdiki gibi makineler yardımı
ile değil elle açılarak pişirilirdi. Lokma vefat eden kimselerin arkasından
evlerinin önünde hayır olarak dağıtılan başka bir gelenekti.
Büyükler
çoğunlukla bu günlere oruçla başlar biz çocuklarda yakında gelecek olan Ramazan
oruçları için hazırlık babında yarım günlük oruçlarla Kandil günlerini ihya
ederdik.
Kandil günlerini
çocuklar için daha da güzelleştiren gelenek ise sokaklarda dağıtılan kandil
helvasıydı. Bu helva bildiğimiz helva değil bol susamlı beyaz şekerden yapılan
bir tatlıydı. Su şeker limontuzu ve çöven otu ile pişirilen ağdalanmış helva
uzun süre döverek beyazlatılır bolca kavrulmamış çiğ susamın üzerine incecik
yayılarak rulo yapılır sonra 4-5 santim genişliğinde kesilerek tüketime hazır
hale getirilirdi. İşinin ehli ustanın yaptığı kaliteli kandil helvası çıtır
çıtır tazecik olmasından belli olurdu. Bu kandil helvalarını ise genelde yaşlı
amcalar sokak sokak dolaşarak sokakta oynayan çocuklara dağıtırdı.
Tabi söylemeye
gerek yok ne kadar dikkatli yesek te yapış yapış olan ellerimizi ise en yakında
ki yayla suyu çeşmesine giderek ya da bahçesinde tulumba olan evlerden birinde
sıra olarak yıkardık. Tulumba başında sıra için birazcık itiş kakış olması da vakayı-ı
adiyeden olan işin tadı tuzuydu.
Akşam ezanı ile beraber
camilerin minarelerinde ki ışıklar yanar okunan ezanı çocuklar iftarı bekleyen
anne babalarına koşarak haber verirdi. Anne babalar duymuyor mu? Tabii ki de
duymamaları mümkün değil ama işin raconu çocukların sokakta bekleyip, minarenin
ışıkları yanınca koşarak bağıra çağıra haber vermesiydi. Sultan Camii Muradiye
Camii Hatuniye Cami gibi büyük ve çift minareli camilerde ise minareler
arasında kandili kutlayan ışıklı mahyalar kurulurdu.
Yine kandil
gecelerinde genellikle büyük camilerde bazen de mahalle aralarında ki küçük
camilerde mevlit okunurdu. Okunan mevlidin sözlerini anlamasalar da çocuklar
mevlit okunan camilere büyükleri ile beraber gitmek için yalvarırlardı. Aslında
çocukların ne için gitmek istediklerini bilseler de büyükler yine de peşlerine
rica minnet takılan çocukların ellerinden tutup camiye götürürdü.
Camiye gitmek
istemenin en büyük sebebi ise arada büyükleri ile beraber gelmiş diğer mahalle
çocukları ile cami avlusunda koşup oynamak ve dağıtılacak olan akide şekeri kandil
helvası gibi ikramlardan hatta belki şanslı günlerinde iseler hayır için
dağıtılan harçlıklardan toplamaktı.
Tabi çocukların niyeti eğlence ve boğaz olsa da aslında o mübarek günlerin coşkusu onların bilinçaltına böylelikle işlenirdi.
Camiye mevlit dinlemek için gelen amcaların teyzelerin dikkatleri dağıtan gürültüler kesilsin diye “piştt susun bakayım” ikazları arasında kâh kıkırdaşarak kâh cami avlusuna kaçarak eğlenen çocukların, gecenin ilerleyen saatlerine doğru uykuları gelerek başları öne düşmeye başlardı. Gecenin sonunda büyüklerinin ellerinden tutup ayaklarını sürükleyerek yarı uykulu evlere dönülür ve derin bir uykuya dalınırdı.