22 Şubat 2022 Salı

MANİSA KANDİLLERİ

Yaşlı bir Hacı Amcanın telefon zilini çocukları oyun havası şeklinde ayarlarlar. Cep telefonlarının yeni yeni yaygınlaştığı polifonik telefon zillerinin çok rağbet gördüğü zamanlar. Yaşlı amca teknolojiden telefondan anlamadığı içi zil sesini değiştiremiyor. Muhtemelen çocukları da muziplik olsun diye değiştirmiyorlar.

Zavallı Hacı Amca her telefon çalınca “estağfurullah… Estağfurullah” diyerek telefonu açıyormuş.

Manisa ile ilgili şimdiye değin yazdıklarıma bakınca ben de Hacı Amca gibi estağfurullah deme ihtiyacı hissettim. Mitolojik hikâyeler eski Yunan Tanrıları onların arasında geçen mücadeleler savaşlar filan tabi bizim itikadımıza göre olmayan şeyler.

Bende Estağfurullah deyip arkası arkasına gelmeye başlayan mübarek kandil gecelerinde ki Manisa’nın geleneklerini anlatayım bari.

Kandil deyince biz çocuklar için en akılda kalan şey boğaz meseleleri oluyor haliyle. Kandil gecesi olduğunu başka türlü fark etmesek te konu komşuya dağıtılan pişiler mübarek bir gece olduğunu hatırlatırdı biz çocuklara. Anneler koca leğenlerle hamur yoğururdu öğle üzeri. Pişi iki farklı şekilde yapılırdı. Birisi Bol yağda pişirilen ortası delik halka şeklinde olan içi boş pişi. Diğeri küçük yuvarlaklar halinde açılan hamur bezelerinin ortasına peynir ve maydanoz konularak yapılan dolu pişi. Öğleden sonra dağıtılmasının sebebi de o günü oruçlu olarak geçiren komşulara akşam iftarlarında çok soğumadan yetişmesiydi.

Bu pişileri dağıtmak da yine genellikle çocukların göreviydi. Pişi yapan evin  çocuğu öncelikli vazifeli olsa da komşu çocukları da bu önemli göreve eşlik eder, bir alay çocuk kapı kapı dolaşarak beraberce dağıtılırdı. Önce annenin selam söylenir, komşuların kandilini tebrik ettiği iletilir buna mukabil de pişiyi alan komşu “Allah hayrınızı kabul etsin sen de annene selam söyle” derdi. Pişi genelde o senelerde yaygın olan çinko tabakların içinde dağıtılır içinde ki pişiler boşaltılıp tabak geri verilirdi.

Şimdi sokaklarda yaygın olarak dağıtılan lokma ise o zamanlar, şimdiki gibi makineler yardımı ile değil elle açılarak pişirilirdi. Lokma vefat eden kimselerin arkasından evlerinin önünde hayır olarak dağıtılan başka bir gelenekti.

Büyükler çoğunlukla bu günlere oruçla başlar biz çocuklarda yakında gelecek olan Ramazan oruçları için hazırlık babında yarım günlük oruçlarla Kandil günlerini ihya ederdik.

Kandil günlerini çocuklar için daha da güzelleştiren gelenek ise sokaklarda dağıtılan kandil helvasıydı. Bu helva bildiğimiz helva değil bol susamlı beyaz şekerden yapılan bir tatlıydı. Su şeker limontuzu ve çöven otu ile pişirilen ağdalanmış helva uzun süre döverek beyazlatılır bolca kavrulmamış çiğ susamın üzerine incecik yayılarak rulo yapılır sonra 4-5 santim genişliğinde kesilerek tüketime hazır hale getirilirdi. İşinin ehli ustanın yaptığı kaliteli kandil helvası çıtır çıtır tazecik olmasından belli olurdu. Bu kandil helvalarını ise genelde yaşlı amcalar sokak sokak dolaşarak sokakta oynayan çocuklara dağıtırdı.

Tabi söylemeye gerek yok ne kadar dikkatli yesek te yapış yapış olan ellerimizi ise en yakında ki yayla suyu çeşmesine giderek ya da bahçesinde tulumba olan evlerden birinde sıra olarak yıkardık. Tulumba başında  sıra için birazcık itiş kakış olması da vakayı-ı adiyeden olan işin tadı tuzuydu.

Akşam ezanı ile beraber camilerin minarelerinde ki ışıklar yanar okunan ezanı çocuklar iftarı bekleyen anne babalarına koşarak haber verirdi. Anne babalar duymuyor mu? Tabii ki de duymamaları mümkün değil ama işin raconu çocukların sokakta bekleyip, minarenin ışıkları yanınca koşarak bağıra çağıra haber vermesiydi. Sultan Camii Muradiye Camii Hatuniye Cami gibi büyük ve çift minareli camilerde ise minareler arasında kandili kutlayan ışıklı mahyalar kurulurdu.

Yine kandil gecelerinde genellikle büyük camilerde bazen de mahalle aralarında ki küçük camilerde mevlit okunurdu. Okunan mevlidin sözlerini anlamasalar da çocuklar mevlit okunan camilere büyükleri ile beraber gitmek için yalvarırlardı. Aslında çocukların ne için gitmek istediklerini bilseler de büyükler yine de peşlerine rica minnet takılan çocukların ellerinden tutup camiye götürürdü.

Camiye gitmek istemenin en büyük sebebi ise arada büyükleri ile beraber gelmiş diğer mahalle çocukları ile cami avlusunda koşup oynamak  ve dağıtılacak olan akide şekeri kandil helvası gibi ikramlardan hatta belki şanslı günlerinde iseler hayır için dağıtılan harçlıklardan toplamaktı.

Tabi çocukların niyeti eğlence ve boğaz olsa da aslında o mübarek günlerin coşkusu onların bilinçaltına böylelikle işlenirdi.

            Camiye mevlit dinlemek için gelen amcaların teyzelerin dikkatleri dağıtan gürültüler kesilsin diye  “piştt susun bakayım”  ikazları arasında kâh kıkırdaşarak kâh cami avlusuna kaçarak eğlenen çocukların,  gecenin ilerleyen saatlerine  doğru uykuları gelerek başları öne düşmeye başlardı. Gecenin sonunda büyüklerinin ellerinden tutup ayaklarını sürükleyerek yarı uykulu evlere dönülür ve derin bir uykuya dalınırdı. 


7 Şubat 2022 Pazartesi

MANİSA'NIN BAHTSIZ BEDEVİSİ "TANTALOS"

 

TANTALOS

Spil neredeyse Olympos Dağı kadar Yunan Mitolojik Kahramanlarının hikâyelerinde yer alan bir dağ. Mitolojide ki birçok hikâye Spil dağında geçer.

Daha önce hikâyesini anlattığım Ağlayan Kaya Niobe’nin babası Tantalos'u da anlatalım isterseniz.

Tantalos Tanrı Zeus’un Plouto isimli bir Nympha’dan olan oğlu. Nymphalar nehir perileri ve Plouto da muhtemelen Sart çayı kenarında yaşayan bir peri. İşte bu Tantalos Frigya halkı ile beraber Spil dağında yaşar ve Batı Anadolu’ya uzanan ülkesini buradan yönetir. Spil boydan boya bağlık bahçelik olmakla beraber aynı zamanda çok zengin maden yataklarına da sahip olan efsanevi bir yerdir. İşte burada yaşayan Tantalos bir ölümlü olmasına rağmen babası ‘Zeus’un torpiliyle tanrıların şölen sofralarına oturur onlarla göksel besinler olan nektar yiyip Ambrosia içer. Bu durum onu oldukça şımartır.

Bir gün tanrıları Spil üzerinde olan sarayına davet ederek büyük bir ziyafet verir. Aslında bu ziyafetin ardında ki gizli niyeti Tanrıları sınava çekmektir.

Oğlu Polops'u öldürerek parçalara ayırır büyük kazanlarda haşlayıp ziyafet sofrasında ki tanrılara sunar. Tanrılar durumu anlayıp sofradan ellerini çekerler. Ama kızı bahar tanrıçası Persephone, Hades tarafından kaçırılan Tanrıça Demeter, üzüntüsünden dolayı oldukça dalgındır dalgınlıkla bir parça eti yer.

Tanrı Zeus bu küstahlığa çok kızmıştır. Pelops’u yeniden diriltir. Lakin Demeter’in yediği omzuna gelen kısım boşta kalır. Bu duruma çok üzülen Demeter, hatasını telafi etmesi için demirciler tanrısı Hephaistos’ ricacı olur. Hephatios Pelops’sa fildişinden bir omuz yapar. Daha sonra Pelops’u Atina’ya gider burada Hükümdarın kızı Hippodamia’ya âşık olur ve babasını at arabası yarışlarında yenerek kızını almaya hak kazanır. Bu olay antik olimpiyat uyumlarının başlangıcı olarak kabul edilen rivayetlerden birisidir.

Tantalos'a dönersek. Zeus’un gazabına uğrayan Tantalos ibreti âlem için müthiş bir şekilde cezalandırılır. Dalları yerler kadar uzanan bir ağacın kenarındaki bir göle hapsedilir Tantalos. Lakin acıkınca meyvelere uzanır ama meyve dolu dallar göğe yükselir. Çok susar su içmek için göle eğilir bu seferde gölün suları çekilir. Ve bu ceza sonsuza kadar devam eder.

İşte varlık içinde yokluk yaşamayı anlatan bir deyime dönüşür “ Tantalos işkencesi “

***

Tantalos’un hikâyesini Homeros, İlyada Destanında epik bir dille anlatır.

Tantalos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken:

Duruyordu bir gölün içinde ayakta,

Yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,

Ama içmek için davrandı mıydı, damlasını alamıyordu suyun.

İhtiyar adam eğiliyor, eğiliyor, eğiliyordu,

Su da çekiliyor, çekiliyor, yok oluyordu emen toprakta,

Ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının dibinde kapkara,

O saat bir Tanrı kurutuveriyordu gölü.

Yemişler sarkıyordu başının üstünde dallı budaklı ağaçlardan

Armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,

Ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,

Ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini uzattı mıydı,

Bir yel geliyor, savuruyordu onları kara bulutlara.

***

Eh ne diyelim  Allah, biz ölümlüleri bu Yunan Tanrılarının şerrinden korusun. Adamlar sevdiklerini acı çekmesin diye taş yapacak kadar manyak, sevmediklerine türlü türlü işkenceler icat edecek kadar da acımasız.