SEVGİLİ LEYLAKLARIM
Sevgili günlük
bugün çok mesudum…
Günlük
tutsaydım bugün yazmaya böyle başlardım. Ortaokul dönemlerimde ki birkaç başarısız
denmeyi saymazsan hiç günlük tutmadım. Öyle olunca da sevgili günlük
diyemiyorum ama… Bak bunu diyebilirim…
Sevgili bloğum
bugün çok mesudum…
Yukarıda
gördüğünüz leylak demeti var ya? Tam üç senelik bir özlemin nihayete ermesi
demek.
Birkaç sokak
aşağıda iki katlı bir evin yanındaki arsada bir leylak ağacı ile erik ağacı
var. İşte üç senedir leylaklar açtığı zaman o leylak ağcının etrafında kedi
gibi dolaştım. Kapıda pencerede bir Allah’ın kulunu görsem, ağacın sahibini sorup
izin isteyeceğim. Ama yok… Yok… Kimseler yok…
Ağacın sahibi
var mı onu da bilmiyorum aslında. Zira bahçemsi o arsaya evden açılan bir kapı vs.
yok. Kapı sokak tarafında kalıyor. Sahipsiz bir ağaçtır diye düşünmeme ise,
arsanın etrafında ki iki sıra tuğladan örülen duvar mani oluyor. İzinsiz
koparabilmem mümkün değil.
Bu leylak aşkı
çocukluk günlerimden kalma. Biz apartman çocuğu idik ama etrafımızda bolca
bahçeli yer evlerinin olduğu sokaklarda büyüdüm. Sarmaşık gülleri ve
hanımelleri ile kaplı kapılardan girilen yer evlerinde oturan komşularımız
ikindi serinliği çöktüğü zaman bahçelerini yıkarlardı. Çoğunlukla leylak, erik,
dut ağaçlarının olduğu o bahçelerde ağaçların altında aslanağzı, akşamsefası,
katırtırnağı çiçekleri açar, beyaz kireç boyalı saksılarda ortancalar, güller
karanfiller, yaz akşamlarını baygın kokulara boğarlardı. Ha gerçi ortancanın
öyle baygın kokusu yok tabi.
Her neyse biz
oturduğumuz apartmanın balkonundan etraftaki bahçeleri seyreder, komşu çocukları
ile laflar, akşamüstü ise aşağı inerek oyunlarına katılırdık.
İşte o zamandan
beri, modern apartman bahçelerinde ki ithal çam ağaçlarını, çimleri, begonvilleri
ismini bilmediğim çiçekleri de sevsem de esas sevdam o doğal samimi
kendiliğinden oluşmuş gibi görünen Manisa’nın yer evlerinin bahçeleriydi.
Neyse işte corona döneminde evde geçirilen günlerde tembelleşen kaslarımı açmak
için uzun uzun yürüyüşe çıkıyorum. Bir gün yürüyüşten dönerken gözlerime inanamadım.
Sevgili leylak ağacımın yanında ki o evin penceresinde yaşlı bir amca. Pencereye
koyduğu kırlente kollarını dayamış etrafı seyrediyor.
-Gopaa gızım,bi
gaç dene; dedi.
-Ah amcam bana
dünyaları bağışladın ya sen.
Hemen bahçeye
daldım. Uzanabildiğim dallardan biraz kopardım. Amcadan utanmasam bi kucak
toplayacaktım ya. Daha fazlasına yüzüm tutmadı.
Döndüm, iki
senedir bahçesine dadandığım, kentsel dönüşüm için yıkılan evin bahçesine. İsmini
bilmediğim bu sarıçiçekleri topladım. Sonra bugün ki sürprizi tamamlayan
gelincikleri gördüm. Orda burda tek tük açan gelincikleri talan edip, dönerken
yaparım diye düşündüğüm alışverişi filan unutup eve koştum.
Mutfak tezgâhına
yaydığım çiçekleri, su doldurduğum kocaman bir bardağa, bir Victoria asilzadesi
Leydi özen ve zarafeti ile dizdim. Leydi J filminde gördüm de çok özendiydim. Leydi,
hizmetçilerinin topladığı çiçekleri pahalı porselen vazolarının içine dizerek düzenleme
hazırlıyordu.
Su bardağından
bozma vazomun içinde ki çiçek buketimi sehpaya koyup karşısında ayaklarımı uzattım,
böğürtlenli çiizkek yiyerek kahve içiyorum şimdi.
leylaklara bayılırım, rengi ,kokusu şahanedir.Bana da Ankara yı hatırlatır.
YanıtlaSilAy ay demi... Nasıl bir güzellik. Nasıl bir zarafet. Bayılmayacak gibi değil ki :))
Silşu mutluluğu taaa kalbimde hissettim ben :)
YanıtlaSilGerçekten de insana büyük coşku veriyor. Hissedilmeyecek gibi değil:))
SilBen de doğal ortamda açan çiçekleri daha çok seviyorum. Özgürlüğü ve bağımsızlığı çağrıştırıyor bana.
YanıtlaSilAslında bir çok sitenin ve apartmanın bahçesinde görmeye başladım leylak ağaçlarını. Sanırım yeniden popüler oluyor. :))