Gördüklerinin
dehşeti içinde kalan kadın panikle yatak odasına koşar, kocasını sarsarak
uyandırır.
-Bey bey kalk
Deccal çıkmış der.
Zavallı adamda uykudan
sarsılarak uyanmanın sersemliği ile yataktan fırlar. Bu ikisi sabaha kadar
korkuyla güneşin doğmasını beklerler.
Doğru mudur
değil midir bilmem ama anlatılan bu olay
aslında Manisa’nın bir kına gecesi âdetine dayanıyor. Bu âdeti hala uygulayan
kaldı mı bilmiyorum ama kına gecesinde kadınlar kendi aralarında oynar
eğlenirler. Çerezler yenir şerbetler içilir. Gecenin sonlarına doğru gelin
kızın çevresinde arkadaşları ellerinde üzerine mum dikilmiş kına tabağı
ile “yüksek yüksek tepelere “türküsünü
söyleyip etrafında dönerek gelini ağlatmaya çalışır. Sonrasında gelin ve
arkadaşlarına kına yakılır. Buraya kadar her şey ülke genelinde ki aynı
adetler. Manisa âdetinde ise kına gecesi bittikten sonra gelin etrafında tef
çalıp türkü söyleyen arkadaşları ile beraber yedi çeşme dolaştırılarak elinin
kınası bu çeşmelerde yıkanır. En sonunda da erkek tarafının evine gidilir
burada kayınvalide kınagecesi alayına katılanlara çerez filan verir galiba.
Hatta kayınvalidenin şalvarının bir değneğin ucuna takılarak yakıldığı dahi
söylenir ama ben karşılaşmadım.
Biz çocuklar
arasında anlatılan müthiş kıyamet senaryoları vardı. Bu hikâyelerle büyüyen
insanlar için oldukça korkutucu bir olay bu tabi.
Efendim bu hikâyedeki
senaryoya göre kıyamete yakın Deccal çıkar. Bu Deccal ve avenesi sokaklarda
şarkı söyleyip def çalarak dolaşır. Bu sesin büyüsüne kapılan insanlar evlerinde
fırlayarak kalabalığa karışır. Alay, bu hipnotize olmuş gibi kendinden geçerek
guruba katılanlarla gittikçe büyür büyür sokaklara sığmaz olur. Ama imanlı ve
cennetlik insanlar Deccalın müziğinin sesini duymadıkları için sokağa
çıkmazlar. Sonra da kıyamet bu sokakta ki insanların üzerine kopar. Üzerlerine
kızgın taşlar alevler yağar ve oracıkta helak olurlar. Hatta ve hatta bu dışarı
çıkan insanların boynuzları çıktığı için kapılara takılıp isteseler de artık
eve giremedikleri bile söylenirdi.
Bu dehşetli hikâyeleri
kim uydurdu kim yaydı bilmem ama bahçelerin kuytu köşelerinde kömürlük diplerinde
biz çocuklar korkudan yüreciğimiz çarparak bu hikâyeleri anlatır ya da
dinlerdik. İşte bu kadıncağız da belli ki bu hikâyelerden haberdar, gece yarısı
böyle bir manzara ile karşılaşınca ödü kopmuş. Kıyamet saatinin geldiğini
zannetmiş.
Kına gecesi
geleneğinde görüldüğü gibi Manisa’nın yayla suyu çeşmeleri şehir yaşamı ve
kültürü içinde oldukça önemli unsurlardı. Her şeyin değiştiği gibi bu
gelenekler de büyük ölçüde değişti. Özellikle Ramazan ayının akşamüstleri
önünde sıraya girdiğimiz yayla sularından birçoğu şu anda kurudu. Bir zamanlar Spil
dağına kış boyu yağan karların erimesi ile bu çeşmelerden buz gibi sular
akardı. Şimdi bu çeşmelerden hala yayla suyu aktığı konusunda çok emin değilim.
Muhtemeldir ki artık birçok çeşmeden şebeke suları akıyor.
Manisa’da bir
zamanlar, tarihi öneme sahip çeşmelerden hariç Spil dağının etekleri boyunca bir çok sokakta sadece bir borudan önünde ki yalağa kol
kalınlığında sular akan yayla suları vardı.
Bunlardan ilk tanıştığım
oturduğumuz göçmen mahallesinin üst taraflarında iki sokağın kesişimindeki
köşede akan yayla suyuydu. Bir adam kolu kalınlığında borudan fışkırarak akan
su önünde ki yalağa gürültü ile dökülüp ardında derin uğultular bırakarak
mazgalda kaybolurdu. Oyun aralarında Ter ve toz karışımı simsiyah suratlarımızı
bu çeşmede yıkar sonrasında bir elimizle boruya sıkıca tutunurken diğer
elimizin avucunu çukurlaştırarak içine dolan suyu kana kana içerdik. Bir yandan
su içerken bir yandan da yalağa düşme korkusu içimi ürpertir sanki bir elim
kayacak olsa sularla beraber mazgalın içine düşüp kaybolacağım sanırdım.
Derinlerden gelen uğultuları dinlerken kalbin heyecanla çarpardı. Bir anda düşüp mazgalın içine girsem Jules Verne’inin Dünyanın
Merkezine Seyahat romanında ki garip yerlere düşeceğim ve geri dönemeyeceğim duygusuna
kapılırdım.
En sonunda ise
ıslak yüzümüzü kolumuzun yenine siler elimizi de sokakta ki oyun kostümümüz
olan “picamamızın” yanlarına sürerek kurutur sonra oyunlarımıza devam ederdik.
İkinci
tanıştığım yayla suyu aile dostlarımıza gittiğimiz zaman gördüğüm Muradiye Külliyesinin dağa
doğru ilerleyen yan sokağını kesen sokaklardan birinin köşesinde ki yayla suyu
idi. Üçüncüsü ise Perşembe pazarının sonlarına doğru Çipillerin evinden hemen sonra ki sokağın sağ
tarafında akan yayla suyu oldu.
Bu anlattığım
yayla suları şehrin dört bir tarafında ki sebillerden ve yayla suyu
çeşmelerinden farklıydı. Sadece bir boruyla dağdan gelen bu çeşmeler sanırım Spil
‘in boylu boyunca eteklerinde uzanan birçok mahallenin sokak aralarında akan
sulardı. Küçüklüğünden itibaren tasarruf alışkanlıkları ile büyüyen bir memur
çocuğu olarak kapatacak bir çeşmesi olmadan boşu boşuna akan bu sular oldukça
aklımı kurcalardı doğrusu. Neden bir çeşme takılmadığını merak eder boşuna akan
sulara acırdım.
Manisa’ya dair
birçok şey gibi o yayla suları da geçmişte kaldı artık.
Not: Fotoğraflar Dış mahalle ara sokaklarından...
Merhabalar.
YanıtlaSilManisa'nın yayla suları başlıklı yazınızı büyük bir keyif alarak zevkle okudum. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Kına gecesi adetleri, deccal hikayesi ve lülesine musluk takılmayan Manisa'nın çeşmeleri. Güzel bir paylaşımdı. Teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla birlikte size sağlıklı ve hayırlı günler dilerim.
Yazıma yaptığınız yorum için de ben teşekkür ederim. Yazması da keyifli oluyor benim için..
SilKeyifli, güzel bir paylaşım olmuş. O tarz hikayeleri eskiden daha çok anlatırlardı. Şimdiki çocukların korkacağını pek sanmıyorum. :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Twilight kuşağına bunlar çerez bile olamaz. Korkmak şöyle dursun dalga geçerler bir de:))
SilBu anlattıklarınızdan ne öyküler ne romanlar çıkar... Manisa'yı çok az kişi tanıyor ülkemizde. Katkılarınız bir kat daha önem kazanıyor bu sebeple:)
YanıtlaSilEvet Manisa hak ettiği kadar tanınmıyor. Elimden geldiğince bir şeyler yapmak için bu blogu açmak istedim. Umarım faydalı olur :)
SilEvet renkli eğlencelerdi. Şimdi ister istemez insanın anılarında canlanıyor. Deccal, dabbe falan çocuklar arasında çokça anlatılırdı bir zamanlar:)
YanıtlaSilsenin yayla suyu anıların ne hoşmuş :) çerez şerbet ve kayınvalide şalvarı olan paragrafı çok sevdim :) ay çocuklukta böyle korkunç hikayeler amanin :) kına geceleri var hala ama böylesi yoktur herhalde :) kına gecesi için şarkı listesi yapıyoz artık :)
YanıtlaSilKına geceleri şimdi de çok güzel. Kadınların canlı müzik(!) yaptığı o zamanlar da güzeldi. Korku hikayeleri, evet ya kuytu bir köşede anlatılınca da daha heyecanlı olur:)
SilBu halk arasında hatta çocuklar arasında ki anlatımlar. Bir korku edebiyatı olarak görüyorum bu tür hikayeleri. Burada anlattığım hikayeler buna yönelik. Dini boyutu bu konunun tamamen dışında.
YanıtlaSilmerhaba bu aralar sınavım yakın olduğu için bloğuma bakamıyorum yorumunuzu şimdi fark ettim geç cevaplıyorum o yüzden blog yerine gelip burada yanıtlayayım dedim :) blogları canlandırma projesi herkese açık kozmetik veya kitap blogları bile katılabiliyor hiçbir kısıtlama yok isterseniz siz de katılabilirsiniz ki :) bu ayın konusu polisiye gerilim, bu konularda kitap dizi film izleyip okuyabilirsiniz tercihinize göre sonra bloğunuzda yazmanız gerekiyor ve sonra da bcp listesinde yer almak ve diğerlerini okumak için haber vermeniz gerekiyor :)
YanıtlaSilAçıklamaların için çok teşekkür ederim. Duruma bir bakayım. Katılmak isterim :))
Silblogunu son yazıma koyduum :)
YanıtlaSilAy çok sevindiimm:))
SilSelamlar, tef çalanlardan neden korktuklarını önce anlayamamıştım. Bu kına geleneği de kıyamet alameti de benim için yeni. Çeşme dolaşma geleneği çok hoşuma gitti ayrıca :) Bizim memlekette de böyle yalaklı borulu çeşmeler vardı. Ama Spil Dağı'nın suları gibi bizim çeşmelerde ya kurudu yada çok az akıyor artık. Maalesef.
YanıtlaSilYazıyı keyifle okudum. Kaleminize sağlık :)
Evet komik bir hikaye :) Güzel adetlerimiz vardır Manisa'da,daha az uygulayan kalsa bile :) Evet çevresel etkenler ülkemizde ki sularımızı olumsuz etkiledi maalesef :(
Silharika bir tanıtım yazısı olmuş elinize sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Beğenmenize sevindim:))
Sil