10 Ağustos 2021 Salı

MANİSA TARİH KOKAR

 



bağ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
biz neşâtın da gamın da rûzigârın görmüşüz Nabi…

Çaybaşı’ndan gelip Mevlevihane’ye giden, oradan da Sipil'e uzanan  yolun üzerindeyim. İstinat duvarına oturup ayaklarımı aşağıya uzatıyorum. Manisa yayılıyor önümde, ileride bereketli Gediz nehri ve Gediz ovası. Serin bir rüzgâr esiyor, iki yanımda asırlık iki çam ağacı. Arkada gelip geçen arabaların sesleri.

Ah Manisa!  binlerce yıllık kadim şehir. Kaç kez doldun kaç kez boşaldın acaba. Şu hemen aşağıdaki dut ağacı yüz yıl öncede var mıydı, dallarına kimler tırmandı? Ayaklarında ki yemenileri çıkarıp kollarına tırmanan bir haylaz mı, yoksa çıplak ayaklı bir çoban çocuk mu? Acaba yoksul bir evin bahçesinde miydin yoksa zengin bir konağın eyvanında mı? Belli değil şimdi. Zira yirmi sene öncesinden bile o kadar farklı ki sokaklar.

Şu mavi apartmanın yerinde milattan önce Lidyalı zengin bir tüccarının tabanı mozaikli villası mı vardı acaba, yoksa yoksul bir demirci ustasının ateşinin başında körük şişirip çekiç salladığı atölyesi mi? Kim bilir?

İşte şu dizi dizi kuzeye uzanan ışıklar Akhisar yolu, istikamet İstanbul. Doğuya geden yol Turgutlu yolu, istikamet Ankara. Batıya giden yolun sonunda ise İzmir, Sabuncubeli’ni aşarak uzanıyor. Gerçi şimdi tünel yapıldı, Sabuncubeli’ne giden yol garip kaldı…

Kaç yolun düğüm noktası Manisa ve kaç medeniyetin? Uzakta öbek öbek yanan titrek köy ışıkları gibi parlıyor, iz bırakan medeniyetler.

Şimdi ışıl ışıl farlarıyla arabaların geçtiği yollardan pirinç ve baharat yüklü develer salına salına boyunlarında ki çanlarını sallayıp geviş getirerek Mısırdan geliyordu belki… Ya da İtalyan bir tüccar, Yahudi iş ortağı ile çene çalarak at üstünde İzmir limanına zeytinyağı ve tütün yüklenecek germilerine nezaret etmeye gidiyorlardı belki de…

Zaman ne garip… Bir zamanlar adeta ürünlerini yüklediği bir liman olan İzmir’e karşı yenik düşüyor ve zamanla İzmir’in bir antreposuna dönüşüyor Manisa, namı diğer Saruhan Vilayeti…

Saruhan beyliğinin bir zamanlar yaman denizciler olduğunu unuttuk gitti bile, ya da karlı deniz ticareti sayesinde mamur ve müreffeh bir şehir olduklarını…

***

Halk arasında anlatılan Manisa’nın fethinde( büyük bir orduyla kuşatıldıkları yanılsamasını oluşturmak için) boynuzlarına taktığı meşalelerle keçileri kaleye doğru sürerken, sürüyü acaba ilk hangi asker görmüştü? Sürüler yokuş yukarı tırmanırken, şu oturup Manisa’yı seyrettiğim yerden de geçtiler miydi ki?

Tarih ne garip, aktaranlar eliyle ne değişik hallere bürünüyor. Mesela Horoz köy için anlatılanlar. Tarih kaynakları, köyün adının Saray çalışanlarından bir gurup Hristiyan ailenin oturduğu Horos isminden geldiğini söylerken, halk muhayyilesi Fetih tamamlandığında o mevkide öten bir horozdan geldiğini söylüyor…

Kendisini ağırlamak için kavga eden Ahi Sinan ve Ahi Duman reislerin bıçaklı kavgasını tatlı tatlı anlatan İbn-i Battuta’nın Manisa’ya uğradığı zaman gecelediği ahi tekkesin yerinde şu anda hangi bina var. Bulmak mümkün mü?

Şehzade Mehmet henüz Fatih olmadan önce Sultan yaylasına göçerken yanında anacığı ve lalalarıyla gitgide ufalan ve gözden kaybolan Manisa’ya bakarak yol boyunca ne düşünüyordu? Fetih planları yapmaya başlamış mıydı, ya da İstanbul’u ne zaman kafasına koymuştu?

Acaba Yunan askerleri üç yıllık işgalin ardından iki gün boyunca yanan bir şehir bırakarak kaçarken, denize dökülmek için mukadder kaderlerine İzmir’e doğru hangi korkunun pençesiyle kaçıyordu. Peki, 8 Eylülde yorgun ama muzaffer bir şekilde şehre giren Kuva-i Milliye güçleri şehri kurtardıklarına sevinmişler miydi, yoksa yanan binlerce ev, dükkân, onlarca çiftlik ve fabrikaların dumanı tüterken, evi barkı ocağı yok olan sevdiklerini şehit veren, zor kurtardıkları canlarıyla dağlara sığınan yerli halkın acısı için gizliden gözyaşı mı dökmüşlerdi? O yağız komutan bir gün bari dinlenmiş miydi bu viran şehirde, yoksa dinlenemeden Yunan sürülerinin ardından at koşturmaya devam mı etmişti?

Şimdi soru mu bu? Dokuz Eylül de İzmir’in kurtuluşu olduğuna göre elbette ki Yunan çakallarının ardından koşmuştu vatan kurtarmaya.

Manisa Tarzan’ı Ahmet Bedevi bu yanmış harap şehre hangi yollardan geçerek geldi ki acaba? Ya da ilk fidanı nereye hangi sokağa, hangi bahçeye dikti?

Sor sor bitmez sorular. Tabi anlatılacaklar da…

Olsun başlayalım bakalım dilimiz döndüğünce, kalemimiz yettiğince Manisa’yı anlatmaya…

5 yorum:

  1. saruhan beyliği miymiş eski adı, hıms, manisa tarzanı izledin mi filmini, filmi de güzel, izmir eskiden aydın a bağlıymış galiba ama sonra büyümüş işte :) manisa deyince akla önce mesir macunu geliyor :) bir de hep derler ya bakırköy gibi yani seni manisa ya yatıralım akıl hastanesine gibi, demekki manisa da akıl hastanesi olmalı. peki ne güzel o zaman manisa doğasını, yemeklerini annat bize sonaa belki kültür tarif filan yanii demekki sen manisalısın ve çok seviyon memleketini :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hımm demek başka şehirlilerin Manisa hakkında ki bilgileri bunlar. Anlatacak çok şey var o zaman. Evet tarih kaynaklarında Vilayet-i Saruhan olarak geçiyormuş bir zamanlar. Manisalı oldum diyeyim :)

      Sil
    2. anladıım, eş durumundan :)

      Sil
    3. Hah ha ... Baba durumundan. Babamın tayini buraya çıktı. Sonra da burada kaldık:)

      Sil
    4. eveey, bunu sonra tahmin ettim, çocukluğunu ve anemonları anlatınca :)

      Sil