23 Aralık 2021 Perşembe

ODA DOLUSU OYUN


Zemheri zamanına girdik. Yılın en soğuk zamanları. Hadi gel de evden burnunu dışarı çıkar bakalım. Sokaklarda oynayabilmek ne mümkün? Diyelim ki "zemheri zürefası" gibi sokağa çıktın da sokakta oynayacak çocuk yok.

Ee ama çocuklara oyun olsun. Her halükarda oyun oynama becerisine sahipler.

Kış gelip de sokağa çıkmak mümkün olmayınca evin odaları bizim için birer oyun bahçesine dönüşürdü. Ayrıca oyuncağa gerek bile kalmadan odanın normal hali bir sürü oyun için müsait alanlardı.

Bu oyunların birçoğu yaramazlık kapsamına gireceği için en mükemmel zamanlama misafirlerin geldiği günlerdi. Misafirlerin yanında anneniz kızamaz. Sonra sanki misafir çocuğu istiyormuş gibi isteklerinizi ona söyletirseniz tamamen koruma çemberine girersiniz. Öyle ya siz istemediniz ki, misafir çocuğuna ev sahipliği yaptınız.

Eh hadi diyelim tolerans gösterilecek çizgiyi de aştınız o zaman misafirler gitme hazırlığına başlayınca yorgunluktan uyuyup kalmış numarası sizi sıkı bir azardan ya da hafif bir dayaktan korurdu.

Bizim evdeki en eğlenceli ilk oyuncak, annemin pedallı dikiş makinesiydi. Her genç kızın rüyası, Zetina dikiş makinasından bizim evde de vardı bir tane. Yalnız dikiş makinası ile oynayabilmek için pedallı olması gerekir ki makine ile pedal arasında ki lastiği çıkarıp tıkır tıkır pedalı çalıştırabilesiniz. Dikiş makinaları kullanılmadığı zaman genellikle lastiği çıkarılıp yuvasına yatırılır, üstüne de kaneviçe işlemeli bir örtü serilirdi.

Bu durumda ki bir makine ile bir kaç oyun oynamak mümkün. Taksicilik oynanır mesela. Müşteri olan çocuk pedalın üstüne oturur,  şoför de lastiği çıkarılmış olan yandaki çarkı çevirerek müşteriyi maksudu mahalline ulaştırır. Yalnız o lastiğin çıkarılması çok önemli, makinanın başı ile çark arasında ki lastik çıkarılmazsa makine çalışır ve muhakkak iğnesi kırılır. İşte o zaman cezadan kaçmak mümkün olmaz.

Sonra kanaviçe makine örtüsü altına girerek korku hikâyeleri ya da masallar anlatılabilir. Saklambaç oynarken makinanın altına girip örtünün altına saklanılabilir. Yani aklı evvel çocuklar odada bile saklambaç oynar da nereye saklanabilirsin. Ya divanın altı ya da masanın altı. Orda ki işin raconu ilk bulunan olmamak. Yoksa ebelik kaçınılmaz.

Ha!  Evet… Divanlar. Önemli bir oyun aracı daha. Dediğim gibi saklambaç oynanabilir. Arka arkaya dizilip oturarak dolmuşçuluk oynanabilir. Artık sizin hayal gücünüze kalmış. Çocuklardan biri önde tek başına oturarak şoför olur. Binen yolcular hayali bir parayı uzatır, şoförde hayali para üstünü verir. Ha bu arada, hayali diyoruz ama bu hareketlere dublaj da yapılırdı. Mesela yolcu “çıkır çıkır” diye bozuk para uzatır şoförde aynı şekilde para üstünü “çıkır çıkır” diye verir. Sonra da “çıkırt çıkırt” diye kontak anahtarını çevirip “vırn vırn” diye yola çıkılırdı. Diğer çıkarılacak ses efektleri ise şoförün ve yolcuların hayal gücüne ve becerisine kalmış.

Sonra yastıkları ve örtüsü ile mükemmel çadır kurulabilir. Ya da yastıkları duvar gibi dizer üzerine de yastık örtülerini, divan örtüsünü sererek oda inşa edebilirsin.

Divanın altında da genellikle katlanmış çamaşırların olduğu plastik sepetler olurdu. İşte o sepetler içindeki çamaşırları bir kenara boşaltınca birer araba olabilir. Ya da küçük kardeşini içine koyup kenarından iterek yaptığın bir kızak. Hatta bir arkadaşım kıskandığı yeni doğan kardeşini o çamaşır sepetine koyup üstüne de çamaşırları örterek divanın altına saklamış zavallı bebeyi. Uyanıp ağlayana kadar da bulamamışlar.

Çok eğlenceli bir şey daha var. Kovalı sobalar çıkmadan önce ızgaralı sobalar vardı. O sobaların yanında, küllerin ızgaradan aşağı dökülüp en altta ki boşaltma haznesine dökülmesi için ucu yuvarlak kalın bir demir çubuk olurdu. İşte bu çubuğu ileri geri iterek küllerin aşağı dökülmesini izlemek pek keyifli olurdu. Şimdinin kar kürelerini alt üst edip uçuşan karları izlemek kadar zevkliydi uçuşan külleri izlemek. Ama bunu görebilmek içinde sobanın ön alt kapağını açmak gerekli ki işte bu biraz riskli bir durum. Eğer soba kızgın ise el yakma tehlikesi var. Bir tencere tutacağı ile falan tutmaya kalkarsanız da kumaş olan tutacağın yanma ihtimali söz konusu. İşte bayağı bir dikkatli olmak lazım.

Sobaların eğlencesi bitmek bilmez. İyice kızan sobanın üzerine portakal kabuklarını dizip kokusunu içine çekmek mükemmel bir eğlence. Sonra her daim sıcak su için soba üzerinde su dolu olarak hazır bekleyen alüminyum güğümden, su kaynadıkça kızgın sobanın üzerine damlayıp cozurdayan suların sesini dinlemek de pek keyifliydi. Merdaneli makinada yıkanan çamaşırlardan damlayan sular da coss cosss diye kızgın sobanın üzerine damladıkça, huzura eşlik eden bir melodi gibi ses çıkardı çıtırdayarak yanan sobadan.

Ha bak yaramaz çocuklar sobadan çıkan ses efekti için bir miktar tükürmüş de olabilir ama bu durumda onları kesinlikle ispikleyen başka bir çocukta olurdu.

-Anneee Meemed  sobaya tükürdüüü…  nidasını duyan anne, Meemedin  kulağına yapışırdı.

Ay olsun! kulak acısından noolcak. Meemed ilk fırsatta yine ses efekti çıkarmaya devam eder.

Ay! bak eğlenceli bir başka oyun daha vardı. Gece yatmadan önce yorgan yastıklar ısınması için önceden odaya alınırdı. Zira yatak ve yastıklar başka bir odada musandıra içinde, buz gibi olduğu için yatmadan önce bir miktar ısınması gerekirdi.

Musandıra ne mi?

Tabi bunu ancak Manisalılar bilir. Musandıra, evin en küçük odasında olan sabit bir dolabın adıydı. Sabah olunca toplanan yastık yorganlar bu dolaplara kaldırılır gece ise yeniden çıkarılırdı. Tabi şimdiki gibi her çocuğun bir odası ve yatağı olmadığı için divanların üzerine yatak serilir tek sobalı odada tüm kardeşler beraber yatardı.

İşte odaya getirilen bu yastık yorganlar üst üste yığılarak ortaya bırakılır bir miktar ısınması beklenirdi. Bu sırada ise bunların üzerine yüz üstü atlayıp onlarla beraber kaymanın keyfi… Böyle vıjjdd diye kayar duvara toslarsın. Tabi darma dağınık olup ezilen yorgan yastıklardan dolayı ise azar kaçınılmaz.

Amaan nolcak ya bi azardan…

Yataklar ısınıp serildikten sonra ise yatağa girer yorganı boğazına kadar çeker uykuya dalana kadar sobanın tavana yansıyan alevlerinin yalımları izlersiniz. Eğer bu sırada masal anlatan bir abla ya da anne olursa değmeyin keyfinize. Bir yandan alevleri izlerken ağırlaşan göz kapaklarını açık tutmaya çalışır, yarı uyur yarı uyanık bir halde anlatılan masalın içine dalar gidersiniz…

Eğer uykunuz gelmedi ise başka bir oyun daha var. Sobanın duvara yansıyan ışıklarına karşı ellerinizle yapacağınız gölge oyunu. İki elinizin baş parmaklarını üst üste koyup diğer parmaklarınızı kanat şeklinde açınca kuş gölgesi yansır duvara ya da baş ve işaret parmaklarınızı bir yuvarlak oluşturacak  şekilde birleştirip diğer parmaklarınızı diker uygun bir açıyla duvara yansıtır iseniz bir tavşan.

Aman aman hayali bile ne güzelmiş o günlerin…



Çizimler İranlı ressam Ali Miri'ya ait. O kadar güzeller ki...