Zemheri zamanına girdik. Yılın en
soğuk zamanları. Hadi gel de evden burnunu dışarı çıkar bakalım. Sokaklarda
oynayabilmek ne mümkün? Diyelim ki "zemheri zürefası" gibi sokağa çıktın da
sokakta oynayacak çocuk yok.
Ee ama çocuklara oyun olsun. Her
halükarda oyun oynama becerisine sahipler.
Kış gelip de sokağa çıkmak mümkün
olmayınca evin odaları bizim için birer oyun bahçesine dönüşürdü. Ayrıca
oyuncağa gerek bile kalmadan odanın normal hali bir sürü oyun için müsait
alanlardı.
Eh hadi diyelim tolerans
gösterilecek çizgiyi de aştınız o zaman misafirler gitme hazırlığına başlayınca
yorgunluktan uyuyup kalmış numarası sizi sıkı bir azardan ya da hafif bir
dayaktan korurdu.
Bizim evdeki en eğlenceli ilk
oyuncak, annemin pedallı dikiş makinesiydi. Her genç kızın rüyası, Zetina dikiş
makinasından bizim evde de vardı bir tane. Yalnız dikiş makinası ile
oynayabilmek için pedallı olması gerekir ki makine ile pedal arasında ki lastiği
çıkarıp tıkır tıkır pedalı çalıştırabilesiniz. Dikiş makinaları kullanılmadığı
zaman genellikle lastiği çıkarılıp yuvasına yatırılır, üstüne de kaneviçe
işlemeli bir örtü serilirdi.
Bu durumda ki bir makine ile bir
kaç oyun oynamak mümkün. Taksicilik oynanır mesela. Müşteri olan çocuk pedalın
üstüne oturur, şoför de lastiği
çıkarılmış olan yandaki çarkı çevirerek müşteriyi maksudu mahalline ulaştırır.
Yalnız o lastiğin çıkarılması çok önemli, makinanın başı ile çark arasında ki
lastik çıkarılmazsa makine çalışır ve muhakkak iğnesi kırılır. İşte o zaman
cezadan kaçmak mümkün olmaz.
Sonra kanaviçe makine örtüsü
altına girerek korku hikâyeleri ya da masallar anlatılabilir. Saklambaç
oynarken makinanın altına girip örtünün altına saklanılabilir. Yani aklı evvel
çocuklar odada bile saklambaç oynar da nereye saklanabilirsin. Ya divanın altı
ya da masanın altı. Orda ki işin raconu ilk bulunan olmamak. Yoksa ebelik
kaçınılmaz.
Ha! Evet… Divanlar. Önemli bir oyun aracı daha.
Dediğim gibi saklambaç oynanabilir. Arka arkaya dizilip oturarak dolmuşçuluk
oynanabilir. Artık sizin hayal gücünüze kalmış. Çocuklardan biri önde tek
başına oturarak şoför olur. Binen yolcular hayali bir parayı uzatır, şoförde
hayali para üstünü verir. Ha bu arada, hayali diyoruz ama bu hareketlere dublaj
da yapılırdı. Mesela yolcu “çıkır çıkır” diye bozuk para uzatır şoförde aynı
şekilde para üstünü “çıkır çıkır” diye verir. Sonra da “çıkırt çıkırt” diye kontak
anahtarını çevirip “vırn vırn” diye yola çıkılırdı. Diğer çıkarılacak ses efektleri
ise şoförün ve yolcuların hayal gücüne ve becerisine kalmış.
Sonra yastıkları ve örtüsü ile
mükemmel çadır kurulabilir. Ya da yastıkları duvar gibi dizer üzerine de yastık
örtülerini, divan örtüsünü sererek oda inşa edebilirsin.
Divanın altında da genellikle
katlanmış çamaşırların olduğu plastik sepetler olurdu. İşte o sepetler içindeki
çamaşırları bir kenara boşaltınca birer araba olabilir. Ya da küçük kardeşini
içine koyup kenarından iterek yaptığın bir kızak. Hatta bir arkadaşım kıskandığı
yeni doğan kardeşini o çamaşır sepetine koyup üstüne de çamaşırları örterek
divanın altına saklamış zavallı bebeyi. Uyanıp ağlayana kadar da bulamamışlar.
Çok eğlenceli bir şey daha var.
Kovalı sobalar çıkmadan önce ızgaralı sobalar vardı. O sobaların yanında,
küllerin ızgaradan aşağı dökülüp en altta ki boşaltma haznesine dökülmesi için
ucu yuvarlak kalın bir demir çubuk olurdu. İşte bu çubuğu ileri geri iterek
küllerin aşağı dökülmesini izlemek pek keyifli olurdu. Şimdinin kar kürelerini
alt üst edip uçuşan karları izlemek kadar zevkliydi uçuşan külleri izlemek. Ama
bunu görebilmek içinde sobanın ön alt kapağını açmak gerekli ki işte bu biraz
riskli bir durum. Eğer soba kızgın ise el yakma tehlikesi var. Bir tencere tutacağı
ile falan tutmaya kalkarsanız da kumaş olan tutacağın yanma ihtimali söz
konusu. İşte bayağı bir dikkatli olmak lazım.
Ha bak yaramaz çocuklar sobadan
çıkan ses efekti için bir miktar tükürmüş de olabilir ama bu durumda onları
kesinlikle ispikleyen başka bir çocukta olurdu.
-Anneee Meemed sobaya tükürdüüü… nidasını duyan anne, Meemedin kulağına yapışırdı.
Ay olsun! kulak acısından
noolcak. Meemed ilk fırsatta yine ses efekti çıkarmaya devam eder.
Ay! bak eğlenceli bir başka oyun
daha vardı. Gece yatmadan önce yorgan yastıklar ısınması için önceden odaya
alınırdı. Zira yatak ve yastıklar başka bir odada musandıra içinde, buz gibi
olduğu için yatmadan önce bir miktar ısınması gerekirdi.
Tabi bunu ancak Manisalılar
bilir. Musandıra, evin en küçük odasında olan sabit bir dolabın adıydı. Sabah
olunca toplanan yastık yorganlar bu dolaplara kaldırılır gece ise yeniden
çıkarılırdı. Tabi şimdiki gibi her çocuğun bir odası ve yatağı olmadığı için
divanların üzerine yatak serilir tek sobalı odada tüm kardeşler beraber yatardı.
İşte odaya getirilen bu yastık
yorganlar üst üste yığılarak ortaya bırakılır bir miktar ısınması beklenirdi.
Bu sırada ise bunların üzerine yüz üstü atlayıp onlarla beraber kaymanın keyfi…
Böyle vıjjdd diye kayar duvara toslarsın. Tabi darma dağınık olup ezilen yorgan
yastıklardan dolayı ise azar kaçınılmaz.
Amaan nolcak ya bi azardan…
Yataklar ısınıp serildikten sonra
ise yatağa girer yorganı boğazına kadar çeker uykuya dalana kadar sobanın
tavana yansıyan alevlerinin yalımları izlersiniz. Eğer bu sırada masal anlatan
bir abla ya da anne olursa değmeyin keyfinize. Bir yandan alevleri izlerken
ağırlaşan göz kapaklarını açık tutmaya çalışır, yarı uyur yarı uyanık bir halde
anlatılan masalın içine dalar gidersiniz…
Eğer uykunuz gelmedi ise başka
bir oyun daha var. Sobanın duvara yansıyan ışıklarına karşı ellerinizle
yapacağınız gölge oyunu. İki elinizin baş parmaklarını üst üste koyup diğer
parmaklarınızı kanat şeklinde açınca kuş gölgesi yansır duvara ya da baş ve
işaret parmaklarınızı bir yuvarlak oluşturacak şekilde birleştirip diğer parmaklarınızı diker
uygun bir açıyla duvara yansıtır iseniz bir tavşan.
Aman aman hayali bile ne güzelmiş
o günlerin…
Çizimler İranlı ressam Ali Miri'ya ait. O kadar güzeller ki...